12 Mayıs 2016 Perşembe

SİVAS

Sivas  için sadece hafta sonumu ayırdığımdan dolu dolu bir gezi oldu diyebilirim. hatta aslında görmek isteyip te mesafe yüzünden bir başka zamana ertelediğim bir kaç yer de var. ama şu kadarını söylemem gerekirse, Sivas beklentilerimin üzerinde bir şehirdi. her neyse gezimize başlayalım.
ilk durağım İmranlı oldu zira kalacağım yer bu sefer bir otel odası değil aileden birileri olunca orayı da görme ayrıcalığını elde ettim. ama İmranlı da özellikle görülecek bir tarihi yapı, sıra dışı bir doğal güzellik ya da etkinlik yoktu. burası için  sıradan bir Anadolu kasabası diyebilirim.



ancak İmranlı'ya 100 km den biraz daha fazla mesafede bulunan Divriği de özellikle görmek istediğim bir kaç yer olduğundan ertesi gün  sabah erkenden   yola çıktık.

Divriği ulu cami kasabaya hakim bir noktada bulunuyor.

bu da camiden bakınca görünen kasaba.


şifahane kısmı giriş kapısı
kapının sol tarafında gizli bir üçgenin içinde ustalar rölyefi varmış. baktık baktık bulamadık. bir de siz bakın bakalım.:)
kelebek çok güzeldi!:)



şifahane iç kısmı


her sütunun süslemesi diğerinden farklı


Divriği ulu cami girişi


çiftbaşlı kartal ve zümrüdü anka



                      bütün Selçuklu yapıları gibi bu caminin içi de kemerli sütunlarla dolu. ve her sütundaki taş işlemeleri diğerinden farklı.



padişahın girip çıktığı ve ibadet ettiği kısım. biraz yukarıda. suikast ihtimaline karşı bir önlemmiş.




                                kale buradan çok yakın. şu an restorasyon çalışmaları var.

biraz da sokaklarda gezelim. Divriği zengin bir ilçe. zira içinde konaklar sokağı bile var. ve bu sokaklardaki konakların birçoğu  gerçekten de yüzyılı aşkın sürelerden beri ayakta kalmayı başarmış.





bazıları da restore edilmiş ve ziyarete açılmış. hadi bakalım içinde neler var..


şömine! 


sonrasında meşhur kız köprüsünü görelim dedik. bu yapı da Selçuklu'dan kalma Çaltı Suyu üzerine yapılmış üç kemerli bir köprü.

Çaltı Suyu(manzara çok güzeldi dayanamadım)


Çaltı Suyu üzerinde yıkıntıları olan çok daha eski bir köprünün üzerine yeniden inşa edilmiş. burayı yeniden inşa ettiren kişi 18. yy da Köse Mustafa Paşa.  adı neden "kız" köprüsü bilmiyorum. (benim aklıma gelen bu köprüden acaba kızın biri kendini sulara mı bıraktı?) ama hakkında, yapılışı daha doğrusu yeniden yapılışı hakkında bir rivayet var. paşa Sincan Çiftliğine gidip gelirken,  bir yıkık köprüye bir de tepede kayalıklar üzerinde duran koca bir kayaya bakarak iç geçirirmiş. kayanın yuvarlanıp çaya düşmesini hayal edermiş. derken bir gün gerçekten de bu kaya yuvarlanmış ve çayın ortasına saplanıp kalmış. paşa da o kayayı köprünün kemerinin dayanacağı temel taşı yaparak bu üç gözlü, kemerli köprüyü yaptırmış. hatta bunun için kurnazca bir planla vergi bile ödetmediği  ancak, yapılışı esnasında işçilere çok cömert davrandığı söylenirmiş.
buraya arabayla gelişimiz de ayrı bir macera. :) ana yoldan ayrılıp stabilize yola saptık.  yaklaşık 2 km içeride kalıyor. ama yol çok kötüydü inerken indik ama çıkarken yardım almak zorunda kaldık. neyse "yolun düz tarafından gaza basıp arabayı gaptırınca"  (sağ olsun oradan geçen bir delikanlının tabiriyle) tabi bu arada direksiyona da sıkı sarılmak lazım sağa sola yalpalıyor çünkü ve sol taraf uçurum yani..,  çıkabildik nihayet.:)) bu arada resmimizi çeken de aynı delikanlı. kendi tabiriyle Divriği'nin yüz karasıymış.  bu ıssız yere tek başına gezmeye gelmiş. :) sağ tarafta yarısı görünen köprü de yeni olan demiryolu köprüsü.




bu da geri Zara tarafına dönerken yol üstünde gördüğümüz aslında iki gözlü ama kemerin biri yıkıldığı için tek gözü kalmış olan ve bu yüzden olmayan yarısı, köylü tarafından asma ahşap olarak tamamlanmış başka bir tarihi köprü.!
evet bu güzel ve tarihi köprüleri arkamızda öksüz ve kaderine terkederek bu ilçeden ayrılıyoruz. yolda demir işletmeleri madeni dikkatimi çekiyor. kaçırmıyorum ve hemen uğruyoruz.:) malum jeoloji okuduğum için ilgimi çekiyor ve şantiye alanına giriyoruz. hatta şantiyede hacettepe'den aynı bölümden bir arkadaşa bile rastlıyorum. birer çay içip eski günleri yad ettikten sonra, çok istediğim halde, maden işletmeleri sahibinin orada bulunmaması nedeniyle, galeriye inemiyoruz. daha doğrusu çıkamadan demeliyim. zira bu madende galeriler yukarı doğruymuş. ve direk demir filizi çekiyorlarmış. bu arada Türkiye'nin %35 demir ihtiyacı Divriği'den karşılanıyormuş. evet bence önemli bir yüzde. sizce? :)
yarın Sivas merkez.!


evet.:) bu resim biraz saçma görünüyor değil mi? ama tabi siz göremeseniz de ben bu karede binlercesi kaynaşan minik balığın resmini çektim.:)) bu arada bu göl, Tödürge Gölü. göl, zara -sivas yolu üzerinde sağ tarafta kalıyor. içinde otantik sayılabilecek, makul bir balık restoranı da var. suyu tuzluymuş. ilginç!
kuş gözlem evi.. gözleyemedik. zira çıkış kilitliydi.:)) tabi bir de dürbün lazımdı.:))


evet Edirne Meriç'teyiz diyecem yutacaksınız ama değil burası Sivas Eğri Köprü. neden eğri denmiş.. sanırım resimden anlaşılıyor. eğriliğin pik yaptığı noktadayım şu an(tavşan kulak yaparken).:)
yazılı kaynaklarda Selçuklu dönemine ait olduğu bilinmekte ancak bir yazım kitabesi de yokmuş. köprü 1500 lü yıllarda yeniden onarılmış. onarma işini arası ustasıyla açık olan bir çırak yapmış. usta meraklı gelmiş yapım aşamasında köprüyü incelemiş ve beğenmiş. sonra da çırağa hitaben şöyle demiş:
Usta idik olduk şâkirt
Al bardağı suya seğirtHiç nazardan korkmadın mı?Köprünü eğri çevirt
tabi  çırak ta dayanamayıp doru köprüyü eğriye çevirtmiş. :) olacak iş mi? şu an sadece yaya trafiğine açık.



çifte minareli medrese.




sadece minareli kapısı ayakta kalmış



şifahiye medresesi 


medreseden girince avlunun iç kısmında bir türbe..

                             ayrıca hediyelik eşya satan dükkanlar tüm avlu etrafına yayılmış.
bu arada Sivasın bıçakları ve kemik süslemeleri meşhur. ben bir tarak aldım mesela. çok istediğim halde bıçak uçakta sıkıntı olduğu için vazgeçtim.


burası da Buruciye Medresesi.

avlusu 


Sivas Kongresinin toplanıldığı yer. 


çifte minareli medrese,  buruciye medresesi ve şifaiye medresesi hepsi aynı meydandaydı. burası Sivasın merkezinde çok geniş bir meydan. temiz, bakımlı, çay içip bir şeyler atıştırabileceğiniz, aynı zamanda satın alabileceğiniz turistik ve çok sıcak bir mekan.

valilik binası da gözümden kaçmadı. 


Sivas'ın kalesi de var.:) pek surları olmasa da.. kaleden şehir manzarası.. restorasyon çalışmalarının devam ettiği yer Gök Medrese.


kalede çay bahçesi var. (görünen minare Sivas Ulu Camiye ait)



Gök Medrese yakından.






Sivas Ulu Cami yakından. 
biraz bakımsızdı. minarede bir sürü taş düşmüştü. bence buranın da acil bir tadilata ihtiyacı var. umarım eski değerlerimizi korur ve kıymet biliriz. ben bu yüzlerce yıllık yerlerde dolaşırken dayanamayıp mutlaka ellerimi, bu güzel işlemeli  taşların üzerinde  gezdiriyorum. "acaba buralara yüzyıllar öncesinden kim bilir kimler dokundu" diye de içimden geçiriyorum. sanki bir çeşit geçmişe dokunmak gibi geliyor bana.   her yerin kendine özgü bir hikayesi var. bunları dinlemek, yerli halkla tanışmak, selfi çekmek :), meraklısına kendimden bahsetmek hoşuma gidiyor. bilgi alışverişi yapıyor dostluklar kuruyoruz. 
evet Sivas a giderseniz köftesini mutlaka yiyin dediler. en ünlü yerine  kirli ahmet e gittik. ama dayanamayıp söyleyeceğim beğenmedim. yani köfte deyince Marmara Bölgesinin üstüne tanımıyorum. o yüzden siz döner deneyin, mesela mis kebap ta yada yerel lezzetleri tadın derim. ama ben tatmadım. :( fırsat olmadı. bu yüzden bunlar hakkında bir fikrim yok. aman canım gidin de kendiniz keşfedin. :)

sırada Yunanistan var..  tekrar görüşürüz İnşallah. 













Hiç yorum yok:

Yorum Gönder